“Öyle Bir Geçer Zaman Ki” dizisinde kıskanç kuzen Mesude rolüyle çıkış yapan Nilperi Şahinkaya’nın ünü, “Kiraz Mevsimi”nde canlandırdığı gıybet düşkünü Şeyma rolüyle resmen tavan yaptı.
Sosyal medya’da ciddi takipçileri ve onun adına açılmış onlarca fan kulübü var! Gerçek Nilperi’nin ise dizilerde oynadığı karakterler gibi fettan, itici ve şımarık olduğunu sanmayın. Akıcı Fransızca, İngilizce, İtalyanca konuşan, oldukça eğitimli, donanımlı, işini ciddiye alan, kaliteli bir diplomat kızı Nilperi. O kadar güzel bir enerjisi, öylesine aydınlık bir aurası var ki, gerçek hayatta onun kuzeni ya da komşusu olmak, inanın ömrünüze ömür, hayatınıza renk katardı… “Charm&Beauty” çekimleri ve röportajı için Le Meridien Hotel’e gelerek bizleri çok mutlu etti.
“Kiraz Mevsimi” uzun zamandır çok iyi gidiyor ve her bir oyuncunun kalabalık bir hayran kitlesi var. Gelecekte nasıl bir projede yer almak isterdin?
Romantik komedi ya da komedi türünde bir projede yer almak isterim. Aşk, gülmek, güldürmek ve yüksek enerji hayatı anlamlı kılan şeyler. Aynı şekilde, bunları barındıran bir senaryonun parçası olmak hoşuma gider.
Sinema düşünüyor musun? Hangi tür bir filmde oynamak isterdin? İlla ki canlandırmak istediğin bir roman karakteri var mı? Oyunculuk anlamında zorlayıcı karakterleri canlandırmak sence keyifli mi?
Sinemada oynamak çok isterim. Özellikle enerjisi yüksek karakterleri canlandırmak isterim. Psikolojik sorunları olan, güçlü, tutkulu, eğlenceli ya da sıra dışı her karakter ilgimi çeker. Zorlayıcı karakterleri canlandırmak her zaman daha keyifli geliyor. Sıradanlığa tahammülüm yok. Yeter ki sıradan olmasın. Annem Meltem Vural in yazdığı biyografik roman “Şu Dağın Ardı İran”da annemi canlandırmak isterdim. Umarım bir gün bu hayalim gerçek olur. Annem yazdı diye demiyorum ama harika bir proje olur.
Diplomat kızı olduğun için çocukluğunu hep farklı ülkelerde geçirdin. Sonradan Türkiye’ye adapte olmakta, alışmakta zorlandın mı?
Diplomat kızı olduğum için ilk 15 senemi Avrupa’da geçirdim. Türkiye’ye aşkla döndüm. Nihayet kendi dilimi konuşan insanlarla olacaktım. İlk zamanlar, Türk erkeklerinin kadınlara gösterdiği ilgi dikkatimi çekti. Bence Türk erkeklerinin büyük kısmı kadınlara saygı gösteriyor. Ben kaba davranan bir Türk erkeğine pek rastlamadım. Fakat başlarda biraz saf kalmıştım, yolda laf atan erkeklere teşekkür ederdim. Sonradan bir arkadaşım bu lafları iyi niyetle atmadıklarını bana izah edince çok şaşırmıştım. Her yere çok hızlı ve kolay adapte olan biri olduğum için bir sene içinde tüm Türk huylarına alıştım. Hala kaldıramadığım tek şey, insanların birbirinin hayat ve kararlarına müdahale etmeye çalışıp yorum yapması. Fikrini sormadığım biri akıl vermeye çalıştığında çok sinirleniyorum. Yargılanmak en tahammül edemediğim şey ve maalesef Türkiye’de bir çok insan kendi doğrusunu tek doğru olarak kabul edip aksine davrananları yargılıyor. Aslında sanırım bu duygusal bir toplum olmamızdan kaynaklanıyor. Duygularımızı çok yoğun yaşıyoruz ve bir şeye onay vermeyince aşırı tepki sergiliyoruz. Onun dışında, sıcak kanlılığımızı seviyorum. Rahat iletişim kuruyoruz, bu çok güzel.
Oyuncu olmaya karar verdiğin bir dönüm noktası var mı?
Dokuz yaşımda Paris’te Garnier Sarayı’nda gittiğimiz bir operetin renkli ve ışıltılı dekor kostümlerinden, neşeli müziklerinden, aşkı anlatan konusundan çok etkilenmiştim. Ömrümün geri kalanını o dekorun içinde o oyuncularla o kıyafetleri giyerek geçirmek istedim. Ertesi gün kararımı verdim: oyuncu olup oraya gidecek ve bir daha Oradan çıkmayacaktım. Bir daha da bu kararımı sorgulamadım. Ortaokul ve lisede oyunculuk atölyelerine katılıp ödüller kazandım. Anladım ki yetenekliyim, sonra konservatuarı burslu kazandım ve mezun olup İstanbul’da işe başladım.
Mesleki açıdan, tiyatro mu daha doyurucu yoksa dizi mi? Hangisi insanı bedenen ve ruhen zorluyor?
Dizi çekimlerinde zaman açısından daha çok çalışıldığı için bence set oyunculuğu daha zor. Bazen sabah sekize kadar çalışmak gerekiyor, bu durum haliyle daha yorucu. Fakat tiyatroda canlandırılan karakter de yıpratıcı olabilir, o yüzden bu konuda karşılaştırma yapmak pek mümkün değil.
Bir dizide ya da sahnede, kötü karakteri canlandırmak daha mı eğlenceli? Şeyma’yı ve Mesude’yi canlandırmaktan keyif aldın mı?
Değişik karakterleri canlandırmak hoşuma gittiği için tabii ki kötü bir karakter oynamak eğlenceli. Fakat bundan sonra uzun bir süre kötü karakter oynamak istemiyorum çünkü sıkıldım. Mesude de Şeyma da renkli, iniş çıkışlı, enerjisi yüksek, güçlü, zeki ve canlı karakterler olduğu için bana hitap ediyordu. Ayni özellikleri taşıyan iyi karakterler canlandırmak isterim.
Günümüzde gençler hayran oldukları yıldıza, onun fotoğraflarına ve bilgilerine, sosyal medya sayesinde gayet rahat ulaşabiliyor. Bizim zamanımızda ise, hayran olduğumuz bir Hollywood ünlüsünü görmek için, aylık Blue Jean dergisinin posterlerine muhtaçtık. Sence bu “ulaşılabilir” olmanın avantajları var mı?
Sosyal medya sayesinde oyuncular reklamlarını daha rahat yapabiliyor ya da haklarında çıkan haberlere sosyal medyadan yorum yapabiliyorlar. Mesela Charm&Beauty çekimi kamera arkası görüntülerini sosyal medyada paylaşacağım ve eminim oradan görüp dergiyi alanlar olacak. Üstelik şahsen, kötü karakter imajımı sosyal medyadaki paylaşımlarım sayesinde kırdım ve büyük bir kitle beni gerçekte olduğum gibi keşfedip sevdi. Bu açıdan güzel fakat bir oyuncunun gizemli olması her zaman iyidir ve sosyal medya bunu engelliyor. Oyuncu ya da sanatçıların daha dikkatli paylaşımlarda bulunması gerekir. Her istediğimiz fotoğrafı paylaşmak ya da sosyal medyada her istediğimizi yazmak pek doğru olmaz. İyice tartmak gerek. Ulaşılabilir olmak, insanların ağzına gelen yorumu yapabilmesi de iyi değil. Yine de ben büyük bir sosyal medya kullanıcısıyım ve gizemimi korumak için bundan vazgeçemem.
Diziler birbiri ardından yayından kalkıyor ama “Kiraz Mevsimi” aradan sıyrılan ve çok izlenenlerden biri oldu. Sence bir dizinin tutması hangi faktörlere bağlı?
Kiraz mevsimi romantik komedi tarzıyla seyirciyi çekti. Seyirci her dönem belli bir konuya çekiliyor. Bir dönem ağa dizileri, başka bir dönem nostaljik diziler nasıl tuttuysa bu dönem de romantik komediler ilgi çekiyor. Kiraz mevsimi de doğru zamanda doğru konuyu sunarak seyirciye kendini beğendirdi. Ayrıca artık yaz dizileri daha çok seyirci topluyor. Rakip az, tatil olduğu için daha çok televizyon izleniyor. Yazın bir diziyi beğenen seyirci eylül ile birlikte başlayan yeni diziler yerine yazdan beri izlediği dizinin devamını merak ediyor ve onu tercih ediyor. Yeni dizi sezonumuz eylül olmaktan çıkıp yavaş yavaş temmuz oluyor sanki.
Dizi setinde enerjini yüksek tutmak için neler yapıyorsun? Özel bir beslenme ve egzersiz planın var mı?
Her oyuncu enerjisini yüksek tutmak için kendine iyi bakmalı. Olabildiği kadar uyumak, sağlıklı ve düzenli beslenmek, bol su içmek, spor ve meditasyon yapmak her oyuncunun performansını yükseltir. Ben dönem dönem bu düzenden kopuyorum ama her uyguladığımda hem hayat kalitem hem oyunculuk performansım hem de moralim yükseliyor. C Vitamini (çinkolu redoxon) ve bitkisel takviyeler alıyorum (omega-3 ve q10 SOLGAR). Vakit oldukça at biniyorum, güneşli günlerde deniz kenarında yürüyorum, moralimi yüksek tutmak için olabildiğince arkadaşlarımla görüşüyorum.
İnsanları tiyatro izlemeye teşvik etmek için neler yapmak gerekir? “Kim Korkar Hain Kurttan” nasıl gidiyor?
Mesela bu noktada sosyal medya çok yararlı oluyor. Çeşitli sosyal medya sayfalarından yaptığımız paylaşımlar sayesinde seyircinin dikkatini çektiğimizi düşünüyorum. Bizi izlemeye gelen ve oyunu beğenen seyirci de kendi sayfasından oyunu öneriyor ve bu şekilde haberimiz yayılıyor. Gerçi oyun atölyesi zaten en başarılı ve ünlü tiyatrolardan bir tanesi olduğu için hiç seyircisiz kalmadık. “Kim Korkar Hain Kurttan” da 150 oyundur kapalı gişe oynadı ve birçok önemli ödül kazandık. Dikkat çekmek için oyunun başarısı da çok önemli.
Hazırlayan: Ece Çağlar
Fotoğraf: Metin Bakırkaya
Fotoğraf asistanı: Burak Erden
Makyaj: Hidayet Korkmaz (Kryolan)
Saç tasarımı: Göksel Çolak (Kum Agency)