Uzman diyetisyen Nil Şahin Gürhan’nın önerilerine kulak verin, Ramazanı sağlıklı ve keyifli geçirin!
On bir ayın sultanı evlere ve gönüllere bir kez daha konuk oluyor. Ramazan ayı boyunca sahurlara kalkmak, sevdiklerimiz ile iftar sofralarını paylaşmak, eskisi kadar olmasa da halen devam eden Ramazan eğlenceleri ile keyfimize keyif katmak istiyorsak, beslenme tarzımız ve seçtiğimiz besinlerle ilgili dikkat etmemiz gereken birçok konu var. Çünkü bu süreçte yanlış tercihler ve yapılan beslenme hataları Ramazan ve sonrasında çeşitli rahatsızlıklara ve kilo almamıza neden olabilir ve keyfimizi kaçırabilir. Yaş ve cinsiyet fark etmeden herkesin uyması gereken genel beslenme prensipleri ve özel durumlarda (gebelik, hastalık, yaşlılık vs.) yapılması gerekenler ile ilgili her şey bu yazı dizisinde. Türkiye’nin şimdiye kadar yayınlanmış en kapsamlı “Ramazan’da Beslenme” yazı dizisini takip edin, bayrama sağlıklı ve formda girin…
On bir ayın sultanı evlere ve gönüllere bir kez daha konuk oluyor. Ramazan ayı boyunca sahurlara kalkmak, sevdiklerimiz ile iftar sofralarını paylaşmak, eskisi kadar olmasa da halen devam eden Ramazan eğlenceleri ile keyfimize keyif katmak istiyorsak, beslenme tarzımız ve seçtiğimiz besinlerle ilgili dikkat etmemiz gereken birçok konu var. Çünkü bu süreçte yanlış tercihler ve yapılan beslenme hataları Ramazan ve sonrasında çeşitli rahatsızlıklara ve kilo almamıza neden olabilir ve keyfimizi kaçırabilir. Yaş ve cinsiyet fark etmeden herkesin uyması gereken genel beslenme prensipleri ve özel durumlarda (gebelik, hastalık, yaşlılık vs.) yapılması gerekenler ile ilgili her şey bu yazı dizisinde. Türkiye’nin şimdiye kadar yayınlanmış en kapsamlı “Ramazan’da Beslenme” yazı dizisini takip edin, bayrama sağlıklı ve formda girin…
Orucun Faydaları: Oruç, bedeni dinlendirdiği gibi psikolojik olarak da bireyde rahatlama sağlar.
Sahurda niyetlenmemiz ile başlayan açlık ve susuzluk, iftarda orucumuzu açmamız ile son bulur. Bu zaman diliminde oluşan açlıkta, metabolizmamız; yaşama devam edebilmemizi sağlamak için hiç durmadan çalışmaya devam eder. Fakat her zamankinden biraz farklı bir şekilde…
Normal koşullarda metabolizmamız enerji üretebilmek için tükettiğimiz besinlerden yararlanır. Oruçluyken ise, bedene alınan besin olmadığı için metabolizma kendisine yeni enerji kaynakları aramaya başlar ki, metabolizmanın bu durumda enerji üretebilmek için ulaşabileceği tek kaynağı vardır. Bedenimiz…
Dokularımızda hayatın devam edebilmesi için gerekli olan kaynak glikozdur. Bu nedenle metabolizma, yaşamı sürdürebilmek için dokulara düzenli olarak glikoz sağlamak zorundadır. Metabolizma, beden açken glikozu bulabilmek için bedendeki depoları yıkmaya başlar. Glukagon adı verilen hormon başta olmak üzere farklı hormon ve enzimlere metabolizma gerekli yıkım emrini geç kalmadan verir.
Vücudumuzda zor günler yani açlık durumları için saklanan farklı depo kaynakları vardır. Bunlar kaslarımızda depo edilen glikojen, o hiç sevmediğimiz yağlarımız ve açlık uzun süre devam ederse “son çare” olan kaslarımızdır.
Karaciğerimiz, sahurdan birkaç saat sonra yıkıma başlamış olur. İlk hedef, kaslarda bulunan glikojen depolarıdır. Sahurdan yaklaşık 4–6 saat sonra ise kendisine yeni kaynaklar aramaya başlar. Fakat karaciğer sadece yıkıcı değil aynı zamanda üretici bir organdır. Bedenimiz için gerekli olan enerjiyi üretebilmek adına, diğer depoları glikoza çevirmeye başlar.
Genelde nefret edilen yağ depoları da açlık durumunda bizi yaşatmak için seferber olurlar. Açlığın daha uzun sürmesi halinde vücudu garanti altına almak adına, kendilerini parçalayarak karaciğere doğru yola çıkarlar. Buradaki amaç, keton cisimler oluşturarak beynin çalışmasını sürdürmesini sağlamaktır. Açlık süresi uzadıkça beyin ketonlar sayesinde çalışmaya devam edebilecektir.
İFTAR SONRASI METABOLİZMANIN KEYFİNE DİYECEK OLMAZ…
Yemek yedikten yaklaşık 2–4 saat sonra sindirim ve emilim olayları başlar. Besinlerin içerisinde bulunan ve bedenimize yaşaması için gerekli olan enerjiyi sağlayan besin öğeleri –karbonhidratlar, yağlar ve proteinler- sindirim olayları ile ufak parçalara ayrılır ve barsaklarımızdan vücudumuzda kullanılmak üzere emilir.
Vücudumuzda verilen “yeni enerji kaynakları tespit edildi” uyarısı ile karaciğer, beyin, kan ve yağ dokusu gibi bölgelerde faaliyetler başlar.
Bu faaliyetlere paralel olarak ilk değişiklik kan şekerimizde meydana gelir ve kan şekeri yükselmeye başlar. Yağlardan oluşan öğeler ve proteinlerin yapıtaşları olan aminoasitlerinde kanımızdaki miktarı yükselir.
Tokluk durumunda hormonlar arasında en etkili olan insülindir. İnsülinin salgılanmaya başlaması ile birlikte, vücutta depolama olayları başlamış olur. Kaslarımızda glikozlar bir araya gelerek kısa süreli enerji depomuz olan glikojeni oluşturur. İnsülin ne kadar çok salgılanırsa o kadar çok yağ depolanır. Beynimize gerekli olan enerjiyi ise beyne kan yolu ile ulaşan glikozlar sağlar.
Metabolizma aslında lanse edildiği gibi bizi şişmanlatmaya çalışan bir düşman değil, yaşamımızı en iyi şekilde devam ettirebilmek için biz uyurken bile işine devam eden bir dosttur. Kendi içerisindeki faaliyetlere göre iki kısma ayrılır. Anabolizma, yapım faaliyetleri ile ilgilenirken, katabolizma yıkmaya ve yıkma sonucu gerekli enerjiyi elde etmeye yönelik çalışır. Anabolizma ve katabolizmanın toplamı olan metabolizma yaşamımızın en önemli parçalarından birini oluşturur.
Hep yavaşlamaya entegre olarak çalışmasa da, popülerliğini yavaş veya hızlı çalışmasından elde etmiştir. Metabolizma, aslında sizinle zayıflama diyeti uygularken de inatlaşan ya da size hızla fazla yağ deposu kazandırmaya çalışan bir etken değildir. Dış baskılar ve iç tehditler, metabolizmayı bu hale getirir.